Bu yıl yedinci kez ‘dünyanın en mutlu ülkesi’ seçilen Finlandiya’nın, Avrupa’nın en yaşanabilir şehirlerinden biri olarak bilinen Helsinki’de kalbimizi bırakarak, Baltık turumuzun ikinci ülkesi olan Estonya’nın başkenti Tallinn’e gitmek üzere feribota biniyoruz (Feribot denildiğine bakmayın, cruise gemisi kadar büyük ve konforlu). Biz, turla gittiğimiz için ulaşım ve gemi bileti almakla uğraşmadık. Tur otobüsüne bindiğimiz gibi şehir merkezine üç kilometre uzaklıktaki limandaydık. Ancak turla gitmeyenlerin dikkat etmesi gereken bir husus var. Biletler online alınabiliyor ama seferden yarım saat önce gemiye giriş için biletleri okutmanız gerekiyor yoksa bir sonraki sefere kadar limanda birkaç saat geçirmek zorunda kalabilirsiniz hem de üste para vererek! Bu arada biletleri önceden alırsanız daha uyguna bilet bulma şansınız oluyor.
Helsinki’den Tallinn’e gemi yolculuğu
Tallinn; Estonya’nın kuzeyinde, Baltık Denizi’nin Finlandiya Koyu kıyısında, Helsinki’nin 82 kilometre güneyinde yer alıyor. Helsinki’den Tallinn’e gemi yolculuğu ortalama iki saat sürüyor. Biraz inceledim, çok ucuz aktarmalı seferler de mevcut ama yolculuk on üç saatten fazla sürüyor ve o zamanın tamamı gemide mi geçiyor bilemedim. Zamanı bol olan ve gemide zaman geçirmekten hoşlananlar araştırabilir.
Gemiye ayak bastığınızda; birkaç eksik dışında (yüzme havuzu, tırmanma parkuru, zipline, golf ve basketbol sahası vb. gibi) bildiğin cruise gemisindesiniz. Açık ve kapalı yeme-içme-dinlenme mekanları, alışveriş merkezi, yatarak gitmek isteyenler için kamaralar, canlı müzik hatta oyun makinaları bile var (Sanırım Finlilerin olmazsa olmazı sauna ve SPA da varmış). Rezervasyon yaptırmak koşuluyla evcil hayvanınızı bile götürebiliyorsunuz. Kısacası ‘keşke daha fazla sürseydi’ diyebileceğiniz bir yolculuk… 60’lı yılların sonunda başlayan ve her gün yapılan Helsinki-Tallinn arasındaki seferler sadece turistlerin değil, Finlilerin de günübirlik kullandıkları bir ulaşım. Baltık ülkeleri arasında en pahalı ülke olan Finlandiya’da yaşayanlar bu feribotlarla daha ucuz olan Estonya’ya giderek alışverişlerini yapıp, geri dönüyorlarmış. Hatta rehberimizin dediğine göre manikür-pedikür yaptırmak için Tallinn’e gidenler varmış.
Tallinn’i anlatmadan önce biraz Kuzey Avrupa ve Baltık ülkesi olan Estonya’dan bahsetmek istiyorum. Estonya’da ilk yerleşimlerin M.Ö. 6500’lerde olduğu tahmin ediliyor… Tarih boyunca Danimarka, Almanya, İsveç ve Rus egemenliği altında kalan Estonlar; I. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru milli uyanış yaşamış, Ekim Devrimi (24 Ekim 1917) sonrası Çarlık Rusya’sının devrilmesini fırsat bilerek, 24 Şubat 1918’de bağımsızlığını ilan etmiş ancak bu bağımsızlık çok uzun sürmemiş. II. Dünya Savaşı esnasında (1940 Haziran’ında) yıkılan Çarlık yönetimi sonrası kurulan Sovyetler Birliği tarafından ilhak edilmiş -1941/1944 yılları arasındaki Alman işgalini saymazsak- 20 Ağustos 1991’de tam bağımsızlığını kazanana kadar Sovyet egemenliğinde kalmışlar.
Ülkenin resmi dili Estonca ama nüfusun büyük bir bölümü Rusça ve Fince de konuşabiliyor. Üniter Parlamenter Cumhuriyet sistemine geçtikten sonra bir teknoloji devrimi gerçekleştiren Estonya, dijital dönüşümün dünyada en etkili uygulandığı ülke olmuş. Devlet hizmetlerinin yüzde doksan dokuzunu e-devlet aracılığıyla veren Estonya aynı zamanda teknolojik yatırımlar için tercih edilen ülkelerin başında geliyor.
Estonya topraklarının yarısı ormanlarla kaplı, yüzde 22’sinde de tarım yapılıyor. Bir milyon üç yüz bin nüfuslu Estonya’da okuryazarlık oranı; yüzde 99,8. Yaşam kalitesi oldukça yüksek ve güvenli bir ülke. Finlandiya’dan sonra Avrupa’nın en temiz ikinci ülkesi dedikten sonra gelelim başkent Tallinn’e…
Tallinn
Estonya’nın başkenti olan şehir aynı zamanda ülkenin finans, sanayi, siyasi, kültür merkezi ve ana liman kenti. Avrupa’nın en iyi korunmuş Orta Çağ şehirlerinden biri olan Tallinn; eski şehri UNESCO Dünya Mirası Alanı olarak listelenmiş. Ayrıca 2007 yılında dünyanın en iyi on dijital şehri arasına girerek tarihine sahip çıktığı kadar teknolojiyi de sıkı şekilde takip ederek, çağı yakaladığını ispat etmiş. Tallinn aynı zamanda müzik dalında UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı Programı’nda yer alıyor ve 2011 yılında da ‘Avrupa Kültür Başkenti’ seçilmiş küçük ama sürprizlerle dolu bir şehir.
Orta Çağ’da deniz kenarındaki stratejik konumu ve limanı ile 14-16. yüzyılları arası Hansa Birliği’nin* kuzeydeki en önemli ticaret merkezi olan Tallinn’in eski ismi, Estonya’nın ilk bağımsızlığını ilan ettiği 1918’e kadar “Reval” imiş. Tallinn kelimesinin nereden geldiği tam bilinmese de kelime kökeni olarak Taani-linn (Danimarka şehri) ya da talu-linn (çiftçi şehri) olduğu tahmin ediliyor. Biz Tallinn’de bir gece iki gün geçireceğimiz için daha ziyade eski şehir bölümünü gezdik zaten popüler olan da bu bölge. Şehir hakkında fikir sahibi olmak için iki gün belki yeterli olabilir ama keşfetmek için 4-5 gün kalmak gerekir.
Tallinn Old Town (Eski Şehir)
Tallinn’in eski şehri; aşağı ve yukarı olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Orta Çağ’da aşağı şehirde tüccarlar, zanaatkarlar ve halk yaşarken, yukarıda kale duvarları içindeki Toompea bölgesinde ise soylular yaşıyor ve şehir buradan yönetiliyormuş. Günümüzde halen Estonya Parlamentosu (Riigikogu) aynı yerinde ve Estonya Hükümeti ülkeyi Toompea’dan yönetiyor.
Toompea Tepesi
Eski şehrin Toompea bölgesine çıkmak için merdivenler var ama tur otobüsümüz bizi direkt Toompea’daki parlamento binasının yakınına kadar götürdüğü için şehri gezmeye yukarı bölümden başladık. Böylece Arnavut kaldırımı taşlarıyla döşenmiş sokaklarda Orta Çağ yürüyüşümüze başlamış olduk. 13-14. yüzyıllardan beri şehirde, bina parselleri ve binalar neredeyse hiç değişmediğinden ve bölgeye yeni bina yapılmadığından, gerçekten kendinizi Orta Çağ’a ışınlanmış gibi ya da tarihi bir filmin içindeymiş gibi hissediyorsunuz. Gördüğümüz her binaya hayranlıkla bakıp, fotoğrafladıktan sonra parlamento binasının tam karşısında yer alan şehrin en büyük Ortodoks kilisesi Alexander Nevsky Katedrali’nin içine girdik.
Alexander Nevsky Katedrali
Rus mimar Mikhail Preobrazhensky tarafından tasarlanan bina, 1900’lü yılların başlarında hizmete açılmış bir Ortodoks katedrali. Rus mimarisine sahip olduğu için inşa edildiği yıllarda fazla ilgi görmemiş ve bakımı yapılmamış hatta 1924 yılında yıkım kararı alınmış ama gerçekleştirilmemiş. 20. yüzyılın sonlarına doğru detaylı bir yenileme yapılarak günümüze ulaşmış. Yan tarafında 18. ve 19. yüzyıllarda katedrale ait olan bahçelerin bulunduğu günümüzde seyir tepesi olan Piiskopi platformu (Piskoposun Bahçesi) bulunuyor.
Seyir Terasları
Toompea’da, Piiskopi’nin yanı sıra Patkuli ve Kohtuotsa isimli seyir terasları var. Bu platformlardan her mevsim ayrı güzel manzaralara sahip hem aşağı eski şehri hem de yeni şehri seyredebilir ve fotoğraf çekebilirsiniz. Patkuli seyir terasından kale surlarını, kuleleri ve şehir manzarasını limana kadar görebilirsiniz. 1903 yılında platforma çıkan 157 basamaklı merdiven inşa edilmiş, merdiven Snelli Göleti’nin yanındaki Toompark’a çıkıyor. Kohtuotsa seyir terası; Toompea Tepesinin kuzey tarafında. Bu platformdan eski şehrin kırmızı çatılarını, bulutlara değen yüksek kuleleri, şehrin yeni bölümündeki ışıltılı binaları ve Finlandiya Körfezi’ni gözlemleyebilirsiniz. Platformda, sosyal medyada oldukça popüler olan ve Toompea Tepesi’ne çıkan hemen herkesin fotoğraf çektirdiği ünlü duvardaki “The Times we had” yazısını aramayın zira o duvarda artık “Tallinn” yazıyor.
Danish King’s Garden (Danimarka Kral Bahçesi)
Toompea’da Tallinn kale duvarının yanında, St. Nicholas Kilisesi’ne bakan yamaçta yer alan küçük bir bahçe. Bahçedeki bronzdan yapılmış devasa üç keşiş heykeli dikkat çekiyor. Bir efsaneye göre, Danimarka Kralı II. Valdemar komutasındaki askerler, Tallinn’e saldırmadan bir gece önce keşişlerden biri rüyasında ortasında beyaz bir haç olan kırmızı bir bayrağın gökten indiğini görür. Ertesi gün Danimarka ordusu tam yenilmek üzereyken gökten keşişin gördüğü bayrak iner, savaşın gidişatını Kral II. Valdemar’ın lehine çevirir ve kral savaşı kazanır. Bu bayrak daha sonra Danimarka’nın ulusal bayrağı olur. Yani efsaneye göre bu bölge, 14. yüzyıldan beri kullanılan, dünyanın en eski bayrağı olan Danimarka bayrağı Dannebrog’un doğduğu yerdir. İşin ilginç yanı Estonlar, bir asırdan fazla Estonya’da hüküm süren Danimarka Krallığı’nın, Danimarka Bayrağı Günü’nü her yıl 15 Haziran’da burada kutluyorlarmış! Danimarka Kral Bahçesi’nde fotoğraflarımızı çektikten sonra kalenin surlarına paralel basamaklardan aşağı eski şehre doğru inmeye başladık.
Kale surları
Tallinn’in etrafındaki ilk duvarın yapımına 1265 yılında Danimarka Kraliçesi Margaret Sambiria’nın emriyle başlanmış. 5 metre boyunda ve yaklaşık 15 metre kalınlığında yapılan bu ilk duvara ‘Margaret Duvarı’ denilmiş. On dördüncü yüzyılda genişletilen ve güçlendirilen duvarların, burçların ve kapıların bugün büyük ölçüde ayakta olması, Tallinn eski şehrinin Dünya Mirası Alanı olma nedenlerinden biri. Öte yandan kamu binalarının, özellikle görkemli dini yapıların ve tüccar evlerinin, yangınlara ve savaşlara rağmen ayakta kalması da diğer etkenler.
Tallinn’in eski şehrinde ara sokakları da keşfetmek gerekiyor zira en güzel binalar, pasajlar ve sanat galerileri bu tarihi sokaklarda birdenbire karşınıza çıkıveriyor. Dar ve gizemli sokakları dolaşırken yorulursanız, 1864’te inşa edilen Tallinn’in en eski kafesi olan Maiasmokk’da dinlenebilir hatta vaktiniz varsa rehber eşliğinde kafenin tarihi hakkında bilgi edinebilir, marzipan (bademle yapılan şekerleme) yapımı sürecini ve sergisini gezebilirsiniz. Bir şeyler atıştırmak isterseniz, Olde Hansa adlı tarihi restoranı tavsiye ederim.
Orta Çağ dekorasyonuna sahip restoranda, yöresel kıyafet giymiş çalışanlar, toprak kaplardaki yiyecekleri servis ediyor.Ara sokakların çıktığı meydan ise aşağı eski şehrin kalbi olan Belediye Sarayı Meydanı.
Town Hall Square (Belediye Sarayı Meydanı)
Orta Çağ’dan beri pazar yeri ve ekonomik ve siyasal güç olan Hansa Birliği’nin merkezi olan meydan, günümüzde de popülerliğini sürdürerek eski şehrin kalbi konumunda olmaya devam ediyor. Meydanın etrafını çevreleyen rengarenk tarihi binaların çoğu günümüzde kafe, restoran ve hediyelik eşya dükkanları olarak hizmet veriyor.
Meydandaki en önemli yapı, aynı zamanda Kuzey Avrupa’nın en eski belediye binası olan Tallinn Belediye Sarayı. 1322’de inşa edilen yapı, 1404’te günümüzdeki şeklini almış. Binadaki gotik kemerler, ahşap oymalar ve sanat eserleri Hansa Birliği’nin zenginliğinin göstergesi. Yaz sezonunda her gün ziyaretçilere açık olan belediye binası, sonbahardan ilkbahara kadar rezervasyon yaptırarak gezilebiliyor. Binanın kulesine de çıkılabiliyor, aslında iyi bir deneyim olurdu ama kısıtlı zamanımız olduğu için çıkmadık. Belediye Sarayı Meydanı’ndaki önemli yapılardan biri de 600 yıldır faaliyet gösteren Avrupa’nın en eski eczanesi olan “Raepteek”.
Turistlerin ilgi odağı olan eczaneyi gezebiliyorsunuz hatta bir bölümü müze olarak hizmet veriyor.Günün her saati hareketli olan bu meydanda yıl boyu açık hava konserleri, fuarlar ve Orta Çağ festivalleri gibi çeşitli kültürel etkinlikler düzenleniyor. Her yıl kasım ayının ortasında ise Noel pazarı kuruluyor, şehrin en büyük Noel ağacı dikiliyor ve Noel kutlamaları burada yapılıyor.
Müzik
Festivalden bahsetmişken Tallinn’in, ülkenin en büyük müzik kültür merkezi olduğunu söylemeden geçmeyeyim. Birçok uluslararası festival ve konserler burada gerçekleşiyor. Bu etkinliklerden en önemlisi, her beş yılda bir temmuz ayında düzenlenen Estonya Şarkı Festivali. Dünyadaki en büyük koro etkinliklerinden biri olan Estonya Dans Festivali ile eş zamanlı olarak yapılıyor. Laulupidu denilen ve 1869’da başlayan, Estonya ulusal uyanışıyla birlikte doğan Estonya Şarkı ve Dans Kutlaması geleneği; 1988’de, Tallinn Şarkı Festivali Alanı’nda, Baltık komşuları Letonya ve Litvanya’dan katılımlarla toplu akşam şarkı gösterilerine dönüşmüş. Bu etkinlikler, ‘Şarkı Devrimi’**nin çoban ateşi olmuş.
Viru Gates (Viru Kapısı)
1300’lerde inşa edilen iki görkemli gözlem kulesi ile eski Tallinn şehrine giriş kapılarından biri olan Viru Kapısı, eski şehirdeki en hareketli yaya caddesine açılıyor. Kapı girişinde sağlı sollu çiçekçiler, kafeler sıralanmış ve yeni Tallinn’deki limana yakın olan bu kapıdan geçince, masal şehir Tallinn’e girmiş oluyorsunuz.
St. Nicholas Kilisesi, Niguliste Müzesi ve Çan Kulesi
Harju Caddesi’nden eski şehre girdiğinizde, biraz yürüdükten sonra karşınıza görkemli bir kilise olan St. Nicholas Kilisesi çıkıyor. 13. yüzyıldan kalma kilisenin içerisinde bulunan Niguliste Müzesi, Estonya’daki en önemli Orta Çağ sanat örneklerinden birkaçını barındırıyor. Dolayısıyla Tallinn’in eski şehir bölgesinde görülmesi gereken önemli yerlerden biri. Müzenin en önemli eseri Bernt Notke’nin 30 metre uzunluğundaki ünlü “Ölümle Dans” isimli tablosu. Tablonun altında “İster kral ol ister dilenci, ölüm bir gün kapını çalacaktır’’ sözü yazıyor. Kilisenin çan kulesine cam asansörle çıkılıyor ve şehrin bütün manzarasını bu kuleden izleyebiliyorsunuz.
Estonya, görsel ve modern sanatlar konusunda da oldukça başarılı ve gelişmiş bir ülke. Dolayısıyla Tallinn’de çok sayıda müze ve sanat galerisi var. Zamanımız olmadığı için biz ziyaret edemedik ama ziyaret edilmesi gerekenlerden biri Estonya Sanat Müzesi ki Avrupa’nın en önemli müzelerinden biri olarak kabul ediliyor. Bir diğeri ise Kiek in de Kök Bastion Pasajları Müzesi.Şehir kalesinin dört kulesi, 17-18. yüzyıllarda inşa edilen savunma tünelleri ve Bastion yeraltı geçitlerinden oluşan müze, şehrin tarihini ve önemli olaylarını detaylı olarak anlatıyor.
Holy Spirit Church (Kutsal Ruh Kilisesi)
14. yüzyılda inşa edilen ahşap iç mekan ve altıgen bir kuleye sahip beyaz kilise, Tallinn’deki en eski ve en güzel yapılardan biri olarak kabul ediliyor. Lüteriyen Kilisesi olan yapının dış duvarında 17. yüzyılda ilave edilen bir saat var. İçerisinde ise 15. yüzyılda Berndt Notke tarafından yapılan eşsiz bir sunak ve 1597’de inşa edilen kürsü yer alıyor. Reformasyondan sonra, Almanca vaazlar yerine ilk Estonca vaazlar burada verilmiş.
St. Olav Kilisesi
12. yüzyılda inşa edilen ve İskandinav esintileri taşıyan kilise, Norveç Kralı II. Olaf’a adanmış. Kilise 124 metre yüksekliğindeki kulesi ile şehrin siluetini oluşturan yapıların başında geliyor. Kuleye çıkılıp, şehir manzarası kuş bakışı izlenebiliyor.
Aslına bakarsanız eski şehirdeki her sokağın, her yapının bir hikayesi var, yazmaya kalksam cilt cilt kitap olacak. Mecburen içlerinden bazılarını seçtim, kısa kısa bahsettim. Diğerlerine haksızlık oldu ama yapacak bir şey yok. O halde Tallinn’i anlatmayı şöyle bitireyim “Tallinn; anlatılmaz yaşanır.”
Nerede kalınır?
Bizim otelimiz limana yürüyüş mesafesinde olan Hestia Hotel Seaport idi. Otelden memnun kaldık hatta tüm tur boyunca kaldığımız bütün otellerin temiz ve güzel olduğunu söyleyebilirim. Ancak turla gitmeseydik Tallinn’de Orta Çağ konseptli bir otelde kalmak isterdim. Ertesi gün kahvaltı sonrası bir nevi açık hava müzesi olan Rocca al Mare’ye gitmek üzere yola revan olduk.
Rocca al Mare
Estonya’nın 19. ve 20. yüzyılların kırsal yaşam tarzını ve ulusal geleneklerini canlandıran Estonya Açık Hava Müzesi’ne ev sahipliği yapan Rocca al Mare, Tallinn’in Haabersti ilçesine bağlı bir kasaba. Bölgenin ismi, İtalyanca’da ‘deniz kenarındaki kaya’ anlamına geliyor. Çiftlik evleri, değirmenler, kumaş dokuma atölyesi, okul, şapel ve bir itfaiye istasyonu olmak üzere yaklaşık 80 tarihi binadan oluşuyor. Binaları tek tek gezerken, Estonya’nın geçmişte nasıl yaşadığına dair bilgi sahibi oluyorsunuz.
Bütün bir gününüzü geçirebileceğiniz bu alanda, devasa ağaçlı Rocca al Mare gezinti yolunda yürüyebilir, piknik yapabilirsiniz. Gezi sonrası özgün kıyafetleri ile yerel dansçılar, danslarını ve şarkılarını icra ediyorlar. Gösterinin sonlarına doğru ziyaretçileri de etkinliğe dahil ederek, yerel danslarını öğretiyorlar. Keyifli ve eğlenceli bir gün geçirmiş oluyorsunuz.
Alışveriş
Baltıkların en önemli değerlerinden biri, kıyılarında sıkça rastlanan kehribar taşı. Ardıç ve çam ağaçlarının salgıladığı reçinenin toprak altında milyonlarca yıl kalıp fosilleşmesiyle oluşan kehribar taşından yapılmış takılar ve süs eşyaları, Tallinn’den alınacak hediyelik eşyaların en başında geliyor. Bunun dışında Estonya çikolatası, Vana likörü, keçeden yapılmış şapka vb. gibi aksesuarlar ve ahşaptan yapılmış mutfak araç gereçleri popüler hediye seçenekleri arasında.
Ne zaman gidilir?
Hava sıcaklığı yıl boyunca ortalama -7°C ila 21°C arasında (Nadiren -17°C altında ve 27°C üzerinde) seyrediyor. Tallinn’e gitmek için en ideal aylar; yeşilin tüm tonlarının bir arada olduğu baharın sonları ve yaz ayları. Ancak soğuktan etkilenmiyorsanız Noel hazırlıklarının başladığı kasım veya aralık aylarında da gidebilirsiniz. Seyahatiniz bol olsun.
*Hansa Birliği: 13. yüzyılda deniz ticareti yapan Alman tüccarların ekonomik çıkarlarını gözetmek amacıyla kurdukları başta Baltık Denizi olmak üzere çoğunlukla Kuzey Avrupa sahillerinde bulunan 225 şehrin örgütlenmenin ticari adı.
**1987-1991 yılları arasında Estonya, Letonya ve Litvanya’da gerçekleşen ve Sovyetler Birliği’nden bağımsızlık isteyen hareketin adı. Bu hareketin en dikkat çekici olayı 23 Ağustos 1989’da iki milyon Estonya, Litvanya ve Letonyalı’nın kol kola girerek “Baltık Zinciri” olarak adlandırılan 600 km’lik insan kuyruğuyla şarkılar eşliğinde gerçekleştirdiği protesto. Bu barışçıl protestoların sonunda üç ülke de ayrı ayrı bağımsızlıklarını elde etmiş oldu.
NASIL ARANDI: #Kocaeli Life # ekim # Tallinn # gezi
Macaristan’ın Mako ve Hodmezövasarhely şehirleri; tarihi zenginlikleri, kültürel mirası, doğal güzellikleri, termal suları ve SPA kültürüyle keşfedilmeye değer
Efsanelerle dolu Antik Yunanistan’ın zengin tarihi ve kültürel mirasını keşfederken, yeni yıla hazırlanan modern Yunanistan’a doğru zamanda bir yolculuk yapmaya ne dersiniz?
Tarihi, kültürü ve doğal güzellikleriyle gezginlerin gözde destinasyonlarından biri olan Litvanya’yı keşfedebilmek için başkent Vilnius ve Trakai’yı mutlaka ziyaret etmelisiniz
İsveç ve Rus etkisiyle şekillenmiş kültürü, sanatı ve mutluluk endeksi ile gıpta edilen; tertemiz, yemyeşil ormanları, masmavi denizi ve üç yüz küsur adası ile güzel bir coğrafyaya sahip olan Helsinki, soğuk iklimine rağmen Kuzey Avrupa’da en yaşanabilir şehirlerinden biri olarak kabul ediliyor.
Antik dönemde zengin, güçlü bir şehir devleti ve kültür merkezi olan Samos; dünyaca ünlü filozofların doğduğu, birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış tarihi bir bölge olmasının yanı sıra temiz ve güzel sahilleri, bölgeye özgü yemekleri, şarapları, tavernaları ve doğal güzellikleri ile ziyaret edilmeyi fazlasıyla hak eden bir lokasyon. Hem deniz hem de kültür tatilini birlikte yapmak isteyenler için ideal bir seçim.
Balkanlarda gezilecek yerler arasında en popüler rotalardan biri olan Üsküp, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış kadim bir şehir. Tarihi eserlerinin yanı sıra doğal güzellikleriyle de kendini kanıtlayan Üsküp’ü gezerken, Osmanlı’dan kalan izler nedeniyle kendinizi zaman zaman Anadolu’da bir şehirde hissedecek, damak tadımıza uygun yemekleri sayesinde de hiç yabancılık çekmeyeceksiniz, Bir de baktığınız her yerde devasa heykellere rastlayacaksınız.
Yunanistan’ın en iyi korunmuş tarihi şehri unvanına sahip İskeçe’de her yıl şubat sonu- mart başına denk gelen zaman diliminde yapılan renkli karnavala dünyanın her yerinden genç, yaşlı binlerce kişi katılıyor. Yunanistan’ın ve Balkanların en renkli karnavalı olan; müzik, dans, kültür ve eğlence dolu etkinlikleri kapsayan İskeçe Karnavalı, Yunanistan’ın turizm ekonomisine de ciddi katkı sağlıyor.
Doğal ve tarihi güzelliklerinin yanı sıra üniversitesi, sıcak su kaplıcaları, festivalleri ve her sokakta karşınıza çıkan, bakmaya doyamayacağınız güzellikte ArtNouveau ve Neoklasik tarzdaki binalarıyla mutlaka görülmesi gereken bir şehir…
Son yıllarda trend olan ‘Noel Pazarı’ turlarını merak ediyorsanız, alternatif olarak Yunanistan’ın Drama şehrindeki ‘Noel Baba Köyü’ ya da ‘Drama’nın Rüya Şehri’ diye adlandırılan tema parkı ziyaret edebilirsiniz
Başta büyük önderimiz Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere II. Meşrutiyet, İttihat Terakki ve Cumhuriyet döneminin önde gelen asker ve siyasilerini yetiştiren Askeri İdadi’nin de bulunduğu Manastır’ı gezmenin tam zamanı…
Makedonya’nın en güzel şehri, en önemli turizm merkezi olan ve 1979’da UNESCO tarafından Dünya Kültürel Miras Listesi’ne alınan Ohrid; arkeolojik eserleri, kalesi, camileri, kiliseleri ve çok kültürlü yaşamın izlerini taşıyan tarihi geçmişiyle tam bir kültür hazinesi…
Yüzyıllardır ayakta kalan tarihi dokuya tanık olmak; rengarenk, cumbalı, asırlık evlerin bulunduğu Arnavut taşlı dar sokaklarda yürürken geçmişe yolculuk yapmak; pırıl pırıl denizde yüzmek, tertemiz plajlarda güneşlenmek, taze deniz mahsullerinin tadına varmak Kavala’da mümkün
Yemyeşil dağları, tertemiz plajları, çekici körfezleri, tarihi, fosil ormanları ve gastronomisi ile aradığınız her şeyi bir arada bulabileceğiniz Midilli; her zevke hitap eden bir ada…
Doğa harikası manzaraları, gizemli mağaraları, Ortaçağ’dan kalma görkemli yapıları ile gezginlerin en çok görmek istediği ülkelerden biri olan Slovenya; ekolojisi ve sürdürülebilirliği ile Avrupa’nın en yeşil, en temiz ülkesi
Konumu nedeniyle Birleşik Krallık ve İngiltere için stratejik bir öneme sahip olan Birmingham, nüfusunun yüzde 40’ını oluşturan 25 yaş altındakiler ile Avrupa’nın en genç şehri olarak biliniyor
Dünyanın ilk sağlık merkezi, ilk ve en büyük sunağı, ilk parşömen üretimi, ilk Asya kütüphanesi ve en dik tiyatrosu ile antik dünyada tarihe yön veren, ilkleriyle ünlü bir şehir; Bergama…
Dünyanın en çok ziyaret edilen şehirlerinden biri olan Paris’i gezerken kendinizi adeta bir açık hava müzesinde hissedeceksiniz
Paris, sadece Fransa’nın değil aynı zamanda sanatın, kültürün, modanın, finansın, gastronominin de başkenti. Paris denilince akla; moda, sanat, görkemli tarihi yapılar, parfüm ve kozmetik geliyor
Kanuni Sultan Süleyman tarafından Drava Nehri üzerine yaptırılan, İstanbul’dan Budapeşte’ye giden yolu kısaltan, o dönem dünyanın sekizinci harikası olarak adlandırılan köprü sonrasında yok edilmiş olsa da Osijek görülmeye değer bir şehir
Dünyanın en güzel şehirlerinden biri Barselona… Egzotik, fantastik, büyüleyici ve masalsı yapıları, zengin kültürünü yansıtan müzeleri, hareketli sokakları, lezzetli yemekleri ve eğlenceli gece hayatıyla sizi büyüleyecek
Küçük olmasına rağmen uluslararası film festivali, karnavalları, plajları ve marjinal gece hayatı ile son yıllarda Mikonos, İbiza ve Saint Tropez ile rekabet edecek kadar güçlü bir şehir: Sitges
Deniz-kum-güneş, spor, tarih, kültür, gastronomi, eğlen- ce... Bir tatilden beklenen her şeyi karşılayan ada: Kos
Yeni yerler keşfetmek, spor yapmak, yüzmek, festivallere katılmak, termal kaplıcalarında tedavi görmek, üzüm bağlarında şarap tatmak isterseniz, 'Macaristan Denizi'ni yani Balaton Gölü’nü ziyaret etmelisiniz
Art Nouveau mimarisinin en güzel örneklerini görmek, doğanın kucağında sakin ve huzurlu bir tatil yapmak isterseniz, Subotica tam size göre
Köklü geçmişi, buram buram tarih ve sanat kokan sokakları, mimarisi, kültürü ve doğal güzellikleriyle ünlü Münih, Salzburg ve Viyana’yı gezerken kendinizi açık hava müzesinde gibi hissedeceksiniz
Neckar Nehri’nin iki yakasına kurulan, Almanya’nın en masalsı ve romantik şehirlerini gezerken, Ortaçağ’a doğru zaman yolculuğuna çıkacaksınız
Swansea, Britanya’nın ve Galler’in en güzel kumsallarına, plajlarına ve görkemli yamaçlarına sahip doğa harikası bir şehir
Londra, İngiltere’nin ve dünyanın en önemli iş ve finans merkezi olduğu kadar turizm açısından da en çok ziyaretçi çeken, en hareketli kenti
Berlin, her ne kadar II. Dünya Savaşı’nda bombalarla yerle bir edilmiş olsa da kendini toparlamış; tarihi, siyasi rolü, kültür-sanatı ve doğası ile de Avrupa’nın göz bebeği olmayı başarmış
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının yıl dönümünde, doğduğu şehir Selanik’e ve doğduğu eve gitmeye ne dersiniz?
Yaz bitti, çoktan… Sonbaharı da ortaladık. İşlerinizin yoğunluğundan ya da başka sebeplerden dolayı henüz tatil yapamadıysanız; ekim ayında çıkacağınız en güzel tatillerden biri belki de ‘Gemiyle Adriyatik’ gezisi olabilir. Tabii denizden ve gemi yolculuğundan hoşlanıyorsanız…
Yakın bir yurt dışı tatili istiyorsanız; tarihi dokusu, göz alıcı dağları, yemyeşil parkları, altın sarısı kumsalları, zengin mutfağı ve sıcakkanlı insanlarıyla Bulgaristan sizi bekliyor
Thassos; muhteşem kumsalları, turkuaz rengi denizi, resmedilmeye değer köyleri, tarihi yapısı ve eğlence hayatıyla bir tatilde aradığınız her şeyi size sunmaya hazır
Dünya üzerinde sakız ağaçlarının yetiştiği ve damla sakızı üretiminin yapıldığı tek yer olan Sakız Adası hem köklü tarihi hem de doğal güzellikleriyle ziyaretçilerini büyülüyor
Her köşesinde binlerce yıllık tarih yatan, dar sokakları şövalyelerin izleriyle dolu olan Rodos Adası; turkuaz rengi denizi, tertemiz plajları, geleneksel mutfağı ve gece hayatıyla ziyaretçilerini adeta büyülüyor
Masmavi ve berrak denizi, bembeyaz kumsalları, birbirinden güzel plajlarıyla meşhur Sardunya Adası, tarihte birçok medeniyete ev sahipliği yaptığı için kültürel gezileri tercih edenlerin de uğrak yeri
Kanarya Adaları'nın en büyüğü Tenerife; muhteşem denizi, birbirinden güzel plajları, doğal güzellikleri hatta eğlenceli karnavallarıyla heyecan dolu bir tatil arayanların adresi...