İlimizin en başarılı okul öncesi eğitim kurumlarından biri olan Bilge Baykuş Kreş ve Anaokulu, benimsediği Reggio Emilia eğitim modeliyle merak eden, bilgiye ulaşmanın yollarını bilen, iletişim becerileri kuvvetli ve kendine özgü bireyler yetiştirmeyi hedefliyor.
2011 yılında psikolog Özge Çakmak Hacıbektaşoğlu tarafından kurulan ve çocukların kişisel gelişiminin en üst düzeyde desteklendiği Bilge Baykuş Kreş ve Anaokulu, aynı zamanda adını öğrencilerinin koyduğu tek okul olma özelliğini de taşıyor. Okulda bir ‘çocuk meclisi’ kurarak, çocukların yaşamlarına ve yaşam alanlarına dair kararlar alabilmesine ortam hazırlayan kurum; çocuklara geliştirdikleri becerileri ve benliklerini ‘toplum yararına kullanabilmek’ adına fırsat veriyor. Kurumun kurucu müdürü Özge Çakmak Hacıbektaşoğlu ile Reggio Emilia yaklaşımı ile Bilge Baykuş Kreş ve Anaokulu’nun minik öğrencilerine kattığı değerler hakkında konuştuk.
Bilge Baykuş Okulları’nın eğitimcileri Mevlin Öztürk, Nilay Çağlar, kurucu müdür Özge Çakmak Hacıbetaşoğlu, Burcu Güneş, Semanur Küçük ve Yüsra Demir.
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Psikoloji Bölümü mezunuyum. 2011 yılına kadar Ankara’da özel kuruluşlarda çalıştım. İzmit’e döndükten bir yıl kadar sonra da kendi kurumumu açmaya karar verdim. 6 Haziran 2011 tarihinde Uçan Balon Anaokulları’nın franchaise anlaşması ile Yahya Kaptan şubesi olarak faaliyete başladık. 2013 yılında Goldman Sachs ve Özyeğin Üniversitesi’nin yürüttüğü ‘10.000 Kadın Girişimci’ projesine dahil oldum. Bu proje kapsamında girişimcilik yüksek lisans eğitimini tamamladım ve yola kendi markamı yaratıp devam etmeye karar verdim.
Reggio Emilia sistemiyle beraber okulda bir ‘çocuk meclisi’ kurulmuştu ve çocuklar mecliste aldıkları kararla okulun ismini değiştirmek istedi. Çocuklarımızın seçimiyle Bilge Baykuş markası oluşturuldu. Böylece 2014-2015 eğitim dönemine hem çocuklarımızın hem de velilerimizin desteğiyle Bilge Baykuş adıyla başlamış olduk.
Reggio Emilia’dan esinlenmiş bir okul olarak çocuklarımızın bireysel gelişimlerinin takip edilmesinin yanı sıra geliştirdikleri becerileri ve benliklerini ‘toplum için nasıl kullanabilirim’ kısmını da öğretmeye çalışıyoruz. Çocuk meclisinde, çocuklar yaşamlarına, yaşam alanlarına dair değiştirmek istedikleri bir durum olduğunda meclis görevlilerine başvuruyor. Her ayın sonunda meclis toplanıyor ve o taleple ilgili münazara yapılıyor. Münazarada tartışılan konu bir tarafın çıkarına değil, herkesin yararına bir karar ile sonuçlanıyor.
İsteyen her çocuk katılabiliyor ancak meclis sadece çocuklardan oluşmuyor. Yetişkinler de var ve her yıl yeni bir meclis seçimi yapıyoruz. Tek kuralımız, çocuk sayısının yetişkinden fazla olması.
Bu yaklaşıma göre çocuklar, hayatın anlamıyla ilgili cevaplar aramaktadır. Onlara cevabı vermek için acele etmemek, onun yerine cevabı kendilerinin bulması için teşvik etmek gereklidir. Erken çocukluk eğitiminde yapılması gereken, çocuklara gelişimlerini destekleyici ve ilerlemelerini teşvik edici bir ortam yaratabilmek ve kendi fikirlerinin gelişmesine fırsat tanımaktır. Çocukların sayısız yaratıcı, entelektüel, iletişimsel potansiyelleri vardır ve her birine saygı gösterilmelidir. Çocuklar teoriler geliştiren, bilgi üreten, gözlem yapan, aktif deneyimler edinen, sosyal, duygusal ve zihinsel yönden farklı kaynaklara sahip olan kişilerdir. Okulumuzda ileri düzeyde yapılandırılmış programlara yer vermiyoruz. Program önceden belirlenmiştir ancak kesin sınırlara sahip değildir, programda esnek bir yapılandırma vardır. Öğretmen, çocukların ilgi ve ihtiyaçlarına göre programı düzenlemektedir. Öğretmenler genel olarak proje ve etkinlikleri yönlendirecek hipotezleri ve genel amaçları belirlemekte; sonuç olarak gerekli hazırlıkları yapmaktadır. Programda ayın ‘tema’sı belirlenmektedir. Her türlü aktivite bu konu çerçevesinde planlanmakta ve çocukların konuyu faklı şekillerde öğrenmelerine olanak sağlamaktadır. Örneğin o ayın konusu bitkiler ise ay içinde yapılan çalışmaların tümü bitkiler üzerinde kurulur; çocuklara bitkiler ve onların yaşam alanlarını öğrenmeleri için fırsatlar sağlanır. Botanik bahçesine ziyaretler yapılır, bitkiler hakkında kitaplar okunur, sebze yemekleri yenir, resim çalışmaları yapılır.
Çocuklar kendilerini ifade ederken resim, heykel, müzik, gölge oyunları, dramatik oyun gibi çok farklı sembolik araçlardan yararlanabilirler. Reggio yaklaşımında buna ‘Çocuğun Yüz Dili’ adı verilir. Çocukların, düşüncelerini ve duygularını herkes tarafından görünür kılmak adına kullandıkları çok sayıda dile sahip olduklarına inanılır. Bu diller aracılığıyla çocukların sembolik düşünmesi, yaratıcılığı ve iletişim becerileri gelişir. Reggio Emilia yaklaşımına göre gelişim sürecinde çocuk, önce yaşayan toplumdaki yeni kültürel değerler ve rolleri öğrenmesi için desteklenmelidir. Daha sonra çocuk gelişimini engelleyen ve eski değer yargılardan oluşan ‘duvar’la karşılaştığında, bu ‘duvar’ı kendi kendine aşmayı başarmalıdır. Biz her çocuğun kendi kişisel gelişimini ön planda tuttuğumuz gibi çocukları çok yakından takip ediyoruz, her biriyle ilgili çok detaylı raporlama yapıyoruz. ‘Bir çocuk 100’den ibarettir’ derken, çocukların okul öncesi eğitimde o yüzlerce dilini kaybetmeden buradan mezun olmalarını sağlıyoruz ki kendilerine özgü insanlar olsunlar.
Reggio Emilia, İtalya’nın Reggio Emilia kasabasında 2. Dünya Savaşı sonrasında, ailelerin çocuklarının bir okul kurma girişimiyle doğmuş ve başarısı nedeniyle aynı isimle dünyaya yayılmış bir sistem. Biliyorsunuz ki köyde herkes birbirini tanır. Okul içerisinde de bunu sağlayabilmek için ortak alan (piazza) çalışmalarına yer veriyoruz. Örneğin 3 yaş ile 6 yaş gruplarındaki 8’er öğrenciyi bir araya getiriyor ve bir proje yapıyoruz. Bu projede çocuklar birbirlerine bir şeyler öğretiyor, farklı yaş grubuyla çalışmayı öğreniyorlar, buna akran eğitimi de diyoruz. Sonra herkes kendi sınıfına döndüğünde neler öğrendiğini, kiminle çalıştığını anlatıyor, sunum yapıyor. Böylece bir süre sonra okul içerisinde herkesin birbirini tanıdığı ve birbiriyle çalıştığı ahenkli bir yaşam alanı oluşuyor, tıpkı bir köy gibi…
Okumak bizim için çok önemli. Çocuğun genel kültürünün ve vizyonunun gelişmesi açısından önemsiyoruz. Her gün kitaplarla zaman geçiriyoruz; okuyoruz, çiziyoruz, yeniden tasarlıyoruz...
Eğitim kadromuzda istikrarı önemsiyoruz. Öğretmenlerimiz, yardımcı öğretmen olarak göreve başlıyor, sistemi öğrendikten sonra kadrolu öğretmen oluyor. Reggio Emilia, bir kişinin gelişip diğerlerini yöneteceği bir sistem değil, herkesin hakim olması, benimsemesi ve yaşaması gereken bir sistem. Herkes birbirinin projelerini takip eder, eğitim programı ekipçe hazırlanır ve uygulanır. Köy yaşantısındaki ahengin ekip içerisinde de sürdürülmesi çok önemlidir.
Kurucu müdürü psikolog Özge Çakmak Hacıbektaşoğlu
Reggio velileri eğitimin tam olarak içinde yer alırlar. Örneğin, çocukların yaptığı çalışmalar ay sonunda posta kutularıyla eve gider. Aileler de o çalışmaları belirledikleri bir sergi alanında o gün sergilerler. Bunun yanında her Reggio ailesinin evinde tema sehpası bulunur ve o ay belirlediğimiz tema ile ilgili materyalleri sehpa üzerinde biriktirirler. Ayrıca çocukların bir iletişim defteri var. Öğretmenler, okul saati bitmeden o iletişim defterlerine ailelere iletilmesi için not yazar, bu notlar akşam ailece okunur. Daha sonra sabah da aileler öğretmenlere not yazar. Bu notlar da sabah toplantılarında çocuklara okunur.
Evet, sanat ve genel kültür bizim en güçlü olduğumuz alan. Akademik bilginin her zaman gelişebileceğine; ancak çocuklar mutluysa, yaşayarak öğreniyorsa, ne yapacağını bilerek büyüyorsa çok daha güçlü bireyler olacağına inanıyoruz. En temel hedefimiz de sosyal anlamda güçlü bireyler yetiştirmek. Müzik eğitimi, yaratıcı drama, resim, jimnastik eğitimlerimizle çok iyi sonuçlar alıyoruz. Ayırıcı bir özelliğimiz de okul koromuzun olması. Bunun dışında haftanın 4 günü İngilizce eğitimi veriyoruz.
Evet, bunlardan biri GEMS. GEMS heyecan verici etkili fen ve matematik etkinliklerini sınıflara taşıyan kaliteli ve esnek bir ders programı. GEMS etkinliklerinin amacı, temel bilimsel kavram ve yöntemleri açıklarken hayal gücünü geliştirmektir. Bir diğeri ise Sensory Play yani ‘duyusal oyun’. Duyusal oyunlar çocukların beş duyusunu uyaran aktivite ve oyunları içerir; dokunma, koku, tat, görme ve işitme. Sensory Play çocuğu keşif yapmaya teşvik ederken yaratıcılık ve merak duygularını geliştirir. Çocuk doğal olarak oyun oynarken araştırmayı öğrenir. Oyunlar içinde farklı duyuların uyarılması çocukların fiziksel, sosyal, duygusal, dilsel ve bilişsel gelişimlerini destekler.
Bilge Baykuş’un patentini ve isim hakkını aldık, frachising verme kararıyla yola devam ediyoruz. İzmir ve Bandırma’da ilk franchising görüşmelerimizi yaptık; anlaşma sağlanırsa, ekibimiz bu bölgelere giderek sistemimizi kuracak.
NASIL ARANDI: #bilg baykuş okulları # kreş # anaokulu # izmit # eğitim # okul öncesi # reggio emilia # eğitim modeli # yaşayarak öğrenme # özge çakmak hacıbektaşoğlu